Vazgeçmenin imkansızlığı...

Bazen, bize zarar vermesi mümkün olan bir durumda ya kımıldayamaz oluruz ya da bize verebileceği zararı kendi vereceğimiz ile tarttığımızda hiç bir şey yapmamayı seçeriz. Bağlanan basiretimizin kucağında duygularımız ile mantığımız arasında salınıp durmak nedense hoşumuza gider.

Değerli bir Çin vazosunun üzerinde duran bir örümcek gibi, onu yok edebileceğimizi deliler gibi biliyor olmamız, hiçbir işimize yaramaz. Öylece durur ve bekleriz...

Çin vazosu ile örümcek arasında yaptığımız tercih, bizi bir insana ya yaklaştıracaktır ya da ondan fersah fersah uzaklaştıracaktır.

Örümceğin en tehlikelisi bile, bizi “insan” olmak tercihimizden vazgeçiremeyecektir.

Çavuş Leon Weckstein, 1944 senesinde üstlerinden aldığı emir karşısında eminim ki bu ikilem içerisinde kalmış ve bulunabilecek en nadide vazoya kıyamamış olmasının anlamını, kalan bütün yaşamı boyunca doyasıya yaşamıştır. Bilinmez, belki de üstleri tarafından, içinde bulundukları savaşta insani yanını nadir olarak yaşatabilenlerden birisi olduğu için bu göreve seçilmişti.

20 Temmuz 1944 sabahı güneş doğmadan gönderildiği görevinde, öğleden sonra geç saatlere kadar ısrar etti ve bekledi yanlış bir karara neden olup, o şaheseri yok edecek mesajı vermemek için.

2. Dünya savaşının sonları yaklaşırken, ve Müttefik Kuvvetleri İtalya’da kuzeye doğru ilerlerken, İtalya’nın Pisa şehrinde verildi bu acımasız görev. Görev kısa ve netti. Pisa şehrinin tam ortasında ve tüm vadiye hakim olan en yüksek binasına yerleşmiş olan Alman gözcülerin varlığını tespit etmek ve karargâhına o noktanın bombalanması mesajını iletmek. Görev bu haliyle kolay gibi görünmekle birlikte, söz konusu nokta Pisa şehrinin, “İtalya’nın simgesi” haline gelmiş eğri kulesi ise, “insan” olmanın denenmesi en doğrusu olacaktı. O gün, komutanlarının acele karar vermesi için yaptıkları tüm ısrarlara rağmen, üzerinde hiçbir Alman tehdidi görmemeye çalışarak saatler boyunca verdiği mücadele, 10 gün sonra tüm bölge temizlendiğinde kendisi için bir gurur vesilesi olacaktı. Aradan elli yıl geçtikten sonra bile bu kule onu unutmayacak, 2000 senesinde kendisine Pisa Şehri’nin gümüş madalyasını verdirirken, onu Pisa’nın dostu ilan ettirecekti.

Bu kulenin 1173 senesinde başlayan yapımı, bugün bulunduğu durum kadar tuhaf ve şaşkın. Gelin birlikte bakalım...

Şehrin merkezine yapılan katedral ve vaftizhanenin yanına bir çan kulesi yapılması kararı verildiğinde, Arno ve Serchio nehirlerinin arasında bulunan şehrin altındaki kil tabakasının yarattığı zemin problemi hesaba pek katılmamış görünüyor. Yıllar sonra 14,500 ton ağırlığına kavuşacak olan kule henüz ikinci katına başlanmadan eğilmeye başlar. Ancak bu eğilme, bugün olanın aksine kulenin kuzey tarafına yani katedralin bulunduğu tarafadır. Yapılacak olan kulenin ileride katedralin üzerine devrilmesi endişesi nedeniyle kulenin yapımı durur ve büyük bir şans olarak araya yaklaşık 100 yıl sürecek olan Genoa, Lucca ve Floransa şehir savaşları girer. Bu yüz yıllık mola, kulenin zemininin oturmasına ve biraz olsun sertleşmesine fayda sağlar.

Yapımına tekrar başlandığında 0.2 derece kuzeye yatık olan kule, büyük bir mühendislik başarısı olarak, yedinci katına geldiği zaman , bu sefer de güneye doğru 1 derecelik eğikliğe kavuşturulmuş olur. Haliyle, inşaat bir kez daha durur.

Bu bilgi, kulenin sonradan eğildiğini veya gömüldüğünü düşünen bizler için önemlidir. Zira Pisa Kulesi geçmiş 843 yılının bir gününde bile düz olmayı başaramamıştır. Üstelik de bu kaderinde yalnız da değildir, Pisa şehrinde kendisi gibi eğik başka kuleler de vardır. (Pisa şehri, mühendislik bakımından “kötü bir jenerasyona denk gelmiş” demek bu açıdan mümkündür).

Bu ikinci mola sonrasında, kulenin sadece çanlarının yer alacağı 8. katı yapılır ki, katlar yapılırken tüm ağırlıkların ters tarafa yerleştirilmesi ve kulenin düz görülmesine yardımcı olacak şekilde güney tarafındaki sütunların daha uzun kullanılması gibi birçok düzeltici gayrete karşılık, her biri bir müzikteki bir notayı temsil eden çanlar yerleştiğinde eğiklik 1.6 dereceye varmış olur. 1370 senesinde , her şeye rağmen eğik bir şekilde bitirilen kule, bu tarihten sonra da onu bu sefer onu düzeltmeye çalışanlarla mücadele etmek zorunda kalmıştır. Dünyanın dört bir yanından gelen mühendisler, dönem dönem büyük hamlelerle “bahtsız” kuleyi oyuncak etmişlerdir.

Zemin taşlarının arasına dolgu yapılması, kulenin ikinci katına kadar çelik parçalar ile kaplanması, kulenin zeminine beton takviyesi yapılması, kuzey tarafına kurşun ağılıklar istiflenmesi, çelik kablolarla askıya alınması gibi denenen her şey kule tarafından reddedilmiş, kule kararlı bir şekilde 5.5 dereceye kadar eğilmesine sürdürmüştür. 

2008 senesindeki en son deneme ile, eğilmenin ters tarafındaki kule zemininden 70 metreküp toprak çekilerek kule biraz kendine gelir gibi olmuşsa da, eğilme ancak 4 dereceye çekilebilmiş. Bu tarihten itibaren her ne kadar 200 sene kadar kulenin ayakta kalacağı kesinleştirilmiş olsa da kapısı ziyaretçilere kapatılmıştır.

Bu konuyu araştırmaya başlayınca karşılaştığım ve beni şaşırtan bir diğer önemli bilgi ise, Pisa şehrinin bu beceri konusunda yalnız olmadığı oldu. Dünyadaki bir çok ünlü ve görkemli kule, dikeyi ile benzer bir sapma içerisinde. Anlaşılan o ki, ne kadar büyük ve ünlü olursan ol, çekim kuvveti belini bükmek isterse dayanamazsın.....

 

 

Bu arada Pisa Kulesi, karşı koyulamaz eğikliğinin, İtalyan bilim adamı Galileo tarafındankullanılmasına da izin vermiş ve 1589 yılında, Galileo’ya yapacağı serbest düşme deneylerine olanak sağlamıştır. Ağırlık ve kütleleri farklı olsa bile aynı maddeden yapılmış ve benzer şekildeki iki cismin , bırakıldıkları yükseklikten bağımsız olarak aynı zamanda yere düşeceklerini ispat ederken, kullandığı gülleleri Pisa Kulesinin güneyinden aşağıya bırakmıştır.

 

Ne kadar yamuk ve eğimli olursan olsun, Galileo gibi yeni bir şeyler söylemek isteyenlere imkan tanımanın ve şans vermenin en görkemli örneğidir Pisa Kulesi.

Pisa Kulesi örneklerini bulmak için bizlerin ne 800 yıl gerilere gitmemize gerek var ne de İtalya’ya. Yaşam ve çevremiz böylesi kulelerle dolu.

TEZ : Nice mücadeleci, hatalı bir başlangıç yapmasına rağmen, taş üstüne taş koymayı sürdürmüş, kendisine verilen her desteğe cevap vermiş, yerçekimine inat ayakta durmaya devam etmiş, yıkılacak diye gözünün içine bakanlara kanmamıştır. İş yaşantımızda bütün gün bu örnekler ile el ele, kol kola değil miyiz ?

Koşullar ne olursa olsun, hayatta dimdik durarak yaşamaya çalışmalıyız. Zaman gelip o veya bu nedenle ortasında durduğumuz veya üzerinde yükseldiğimiz koşullar değişse bile, biz yine kendimizi düzeltmeye çalışmalı ve yıkılmaya izin vermemeliyiz. Ayrıca bunu yaparken de, sırf bize inandığı için yardım elini uzatanlara da şans vermeliyiz.

Ama unutmayalım ki, Pisa Kulesi iyi bir örnek olabilme özelliğini, Çavuş Leon Weckstein’ın iyi niyetine, sabrına ve ısrarına borçlu.

Bu kulenin, hikayesi ile bize sunduğu dersi bir de olumsuzdan kurgulayalım.

ANTİTEZ : Hayatta daha önce hiç karşılaşmadığın birisinin merhameti ve çabası sonunda ayakta kalmış, ne yaparsan yap, kendini doğrultamıyor olabilirsin. Bir o yana bir bu yana yaşam sürmez. Her koşulda kararlı olmalı ne yana yatacağını bilmelisin. Yoksa bir gün sana iyilik ediyormuş gibi altından toprağı çekiverirler, kapında kilidi buluverirsin.

İşte felsefenin “Diyalektik” kanadı,  tüm gelişim ve arayışların Tez ve Antitez arasındaki bir nevi “dualite” yaklaşım veya kabullenişi içerisinde, ideal “Sentez”’e kavuşmasını arzu ve hayal ettirir. Öyle ki, bu sentez bir adım “sonra”nın tezi olarak ve karşısına yeni antitezler arayarak gelişimini sürdürecektir.

Pisa Kulesi yukarıda belirttiğim iki farklı çözümleme ile bu arayışa hizmet ettiğinde beni aşağıdaki senteze ulaştırıyor.

“Taş üzerine taş konarak, ve üzerinde inşa edildiği zeminin bir yığın problemine karşılık ortaya çıkan bu şaheser, yılların birikimi, özlemi ve hayalini simgeleştirmektedir. Onun yıkılmasını isteyenler kadar, ayakta kalması için gayret gösterenler hep olmuş ve olmaya devam edecektir. Aklın ve bilimin tüm gelişim arayışlarını üzerinde kolayca yapabileceği, özgür, adil ve çağdaş bir ortam olması, onun sonsuza kadar yaşaması için yeterli olan tek ve en önemli bir nedendir. Varsın boynu 3 derece yamuk olsun, ama yıkılmasın hep ayakta kalsın ve onun için mücadele edenleri hiç unutmasın”.

29 Ekim Cumhuriyet Bayramınız Kutlu olsun....