Kurumsal Fideler

Kurumsal topraklarda filizlenmeye çalışan bir fide olmak...

Onunla ilk karşılaştığımda, büyük ihtimalle yanından geçip gitmişimdir. Onu fark edemeyecek kadar meşgulken, anlamsız yüklerin ve angaryaların altında ezilmemeye çalışırken, hep bir yere varacakmış gibi heyecanlı bir gayret içindeyken ve görmeye çalıştıklarım, göz göze gelemeyecek kadar yukarılardayken…

28 yıllık iş hayatımın hemen her dakikasını bu algısızlıkla geçirmiş olmanın, iş yaşamının biz kurumsal makinelerini nasıl da toksik bir zehirlenmeye uğrattığını anlayabilecek güne geldiğimde; yani eleştirel soruları sorma gücünü ilk kez karnımda ve kalbimde ama daha çok beynimde bulduğumda, bütün netliğiyle gördüğüm şeyi bir Şubat günü ellerim bileklerime kadar toprak içindeyken tanıdım: Bahar geldiğinde bahçedeki yerlerini alacak olan domates tohumlarının çimlenme süreci içindeki o “kurumsal çalışan” alegorisini.

Toprakta bir tohum olarak yerini aldıktan kısa bir süre sonra, kendini toprak dışına atıveren ve boyunu uzatmaya, hep daha yükseklere ulaşmaya çabalayan, bu çaba içinde iki cılız kolunu iki yanına açmış, çaresiz bir yarış içinde olan domates fidesi... Kökü henüz çok derine ulaşamamış bile olsa, onun gözü hep ışığın peşinde, hep en yükseklerde ve hep sınırlarının ötesinde. Bir gün, bir hafta, bir ay... Er ya da geç, kendisini kendisi yapandan sağlıksız bir şekilde uzaklaşacak ve köküne uzak yerlerde kendisini arayan her canlı gibi boynunu bükecek.

Kurumsal hayat, olmayanı olmuş zannettirecek olan illüzyonların içinde, o çelimsiz fideye de her seferinde yaptığını yapacak; meyve veremeyecek kadar geri kaldığını anladığı anda onu unutacak.

Bir küçücük domates fidesi bile muhtaç olduğu ışığın peşinde, sağlıksız bir gövde yapısı ve çelimsiz iki yaprakla mücadele etmeye çalışırken, tıpkı bir kurumsal çalışan gibi davranıyor. Aynı şekilde, her küçük ışıltının peşinde köklerinden saldırganca uzaklaşan kurumsal çalışan da, tıpkı “ışığı bulamayan” bir domates çekirdeği gibi yıkılmak zorunda kalıyor. Zira anlamsızca ve dayanaksız bir şekilde uzattığı boyunu taşıyabilecek köklerinden artık çok uzakta… 

''Büyüme ışığı'' ile çözüme kavuşmak, bizler için de mümkün mü?

Bu fidelerin tedavisi için kullanılan “grow light”, yani büyüme ışığı, kendisi ile tanıştığım o Şubat gününden beri benim en büyük ilhamım oldu.

Bu sistem fideye aradığı ışığı, düzenli olarak ve köklerinden çok uzaklaşmadan verecek bir kontrol ortamı sağlıyor. Gövdenin çelimsizleşmesinin önüne geçecek, kuvvetli bir “toprağa tutunma” ve dengeli bir gövde yapısı üzerine sağlamca kurgulanmış bir gelişme fırsatı sunuyor. Ona 16 saat ışık ve 8 saat karanlık veren ve o 16 saatlik ışığı da kırmızı ve mavi ışık boyları ile dengeleyecek bir doygunluk ortamı...

Peki bizi büyütecek ''ışık'' nerede?

Her çalışanın, öncelikle insan ve bir birey olduğu dengesi üzerine kurgulanmış bir gelişim ortamı düşünün. Sadece kariyer ve maddi hedefler üzerine şekillendirilmemiş bir anlam bulduğunuzu... Öyle ki, iş ve onun etrafında şekillenen başarı tanımlarına ek olarak daha derin, daha çeşitli ve beşeri ahengi de beraberinde besleyebilen bir ortam. Kurumsal hayatın illüzyonlarının ötesine geçmiş bir algı, zenginlik ve derinlikle kavuşulacak ve her alanı ile mutluluk ve tatmin dolu bir yaşam.

Hayattaki her şey ışığa doğru yaşamıyor mu? Her canlı kendi ışığının peşinde değil mi? Karanlıkların içinde sana sunulan en zayıışık huzmesi  bile gün gelince ümidin olmuyor mu? Kimisi o ışığı alkışta, kimisi bankada, kimisi bir teşekkürde, kimisi algı ve paylaşımda bulabiliyor. Ama herkes için tek bir ortak ışık huzmesi var ki, o da sevgi. Onsuz olmuyor.

Aradığı ışığa ulaşabilmek için haddinden fazla uzamaya çalışan her şey çöküyor. Sana sunulan ışık yeterli mi? Peki kollarını, gücünü aşan bir yüksekliğe uzatmaya çalışarak nelerden uzaklaştığını fark edebiliyor musun?

Her insanın dengeli bir gelişim ortamı sağlamak için bir “grow light''a, bir büyüme ışığına ihtiyacı var. Bu ışığın kaynağı ise kendi içinde, yürü ve keşfet.

Bu ışık iş ve sosyal dünyanı dengede tutacak ve sana “önce insan” olduğunu sürekli hatırlatacak. Değerlerini ve gücünü aldığın toprağına seni yakın tutacak, hayata çok güçlü kökler ile tutunmanı sağlayacak. Eğer meyve vereceksen, o meyveyi taşıyabilecek bir gövden olmalı, o da ancak bir büyüme ışığı ile aydınlandığın veya kendi içindeki ışığın ısısını ve parlaklığını keşfettiğin sürece mümkün.

Uza, ama ''kökün seni ayakta tutabilecek kadar güçlü ise" uza!

İşte benim keşfettiğim huzmeler, beni canlı tutan ışık kaynağı ile tanışmama yardımcı oldu. Bu ışığın yanında, kurumsal hayatın pırıltıları o kadar zayıf kaldı ki...