Taş İşçiliği

Hepimiz yaşamımızı bir taş işçisi gibi geçirip, özenle arayıp seçerek ve bulduklarımızı parlatarak o taşlarla kendimizi inşa etmeye uğraşmıyor muyuz ?

İşe yaramaz, ortalığı darmadağınık eden, işleri batıran veya başarısızlıkları yaratanlar için kullandığımız “ taş üstüne taş koymayan” nitelemesi bana oldum olası enteresan gelmiştir. Aslında burada işaret edilen  taş işi, yapıcı bir faaliyetmiş gibi görünse de, “koymamak” fiilini yıkmak ve bozmak anlamında kullandığı için yıkıcılığa ve negatife yönelik bir niteleme. İşte bu nedenle sakin düzgün bir ortamı berbat edene, düzeni kaosa çevirene uyarlanmış..

Benim bu “taş” konusuna bakışım tam ters perspektiften, hatta tam olması gerektiği yerden olacak. Birçok kültürde yer alan; kimisinde bir ibadet, kimisinde bir beceri, kimisinde bir sanat, kimisinde bir huzur, dinginlik ve denge arayışı. Hatta çocukken oynadığımız oyunlarda bile yer alan, üstüste konulmuş 7 adet taşın ahengi, dizilmesi ve dengede tutulabilmesi üzerine kazınmış hatıralar.

Bu taşları üstüste dizmenin yarattığı çok derin huzur varolmalı ki, asırlar boyunca hangi ortam ve kültürde yer alırsa alsın yapıcısı için, hep bir çıkışı, arayışı, arzuyu ve bireysel dengeyi sembolize etmiş.  Hep doğanın ve günlük yaşamın kaosu içerisinde “düzen” ve "ahenk" arayışının, kurgusunun simgesi olmuş.Öyle bir simge ki, belki de dengeleyerek ayakta durdurmamız gereken ve bizi biz yaptığına inandığımız değerlerimiz, yıkılırsa yok olacağımız, direnirse bizi yaşatacak olan.

Burada taş sembolizmasının ayrılmaz bir özelliği olarak ön plana çıkan ve çıktığı hiçbir örnekte de kımıldamayan “yedi” sayısının hakkını teslim ediyorum ama onunla ilgili düşüncelerimi bir başka egzersiz için kenara park ediyorum. Bu yedi sayısının sayıların dilinde ve evreninde tamamlanmışlığı, bütünlüğü, birliği uyumu ve mükemmel düzeni sembolleştirdiğini bilmemiz yeterli olacaktır düşüncesindeyim. Ayrıca 7 rakamının bu kimliği ile tanışınca, üstüste koyabileceğimiz taş sayısı ne altı olabilir ne de sekiz…

Şimdi bu yedi taş ile kendi heykelimizi yapma konusuna odaklanmalıyız. Kaosumuzun içerisinde bizi denge ve ahenge ulaştıracak, evrensel bütünlüğü sunarak huzur ve tatmine yarayacak üstüste yedi taşımız, değerimiz, varlığımız. Bizi biz yapan, yaşam ve duygu parçalarımız, varolabilmek için kendisinden daha büyük bir diğerinin üzerine konulması gereken.

Örnek olması açısından, genel “kabul görmüş” bu yedi taşı isimlendirecek olursak,

·      Korunma ve güvenlik

·      Sağlık

·      Başarı

·      Mutluluk ve Aile

·      Sevgi ve Saygı

·      Sürekli Gelişim ve Kendini Gerçekleştirmek

·      Bolluk ve Bereket

Bu listeyi bir sıra içerisinde yazmamaya özellikle dikkat ettiğimi söylemeliyim. Bir sıraya sokarsam “kalıp” yaratırım korkusundan bunu yapmadığımı itiraf etmeliyim..

Ancak, ilk görüşte dikkati çeken bir konu var ki, o da hayatımızdaki bu 7 temel değer alanı için zamanımızı ne kadar kötü dağıttığımız. İş hayatımızda veya günlük yaşamda önemli olan “materyal” konuların, aslında bizim taşlarımızın ayakta durabilmesi için gerekli zamanı nasıl bizden çaldığını farkettiriyor.  Diğer taşların sallanmasını etkiliyor olsa da, bütün zamanımızı Bolluk ve Bereket taşına harcamıyor muyuz ? Üstelik de bu zamanın büyük bir bölümünü, bir başkası gibi davranmak zorunda bırakılarak ve bir “kurumsal” rol oynayarak geçiriyoruz. 

İşte sadece bu nedenle ben, Bolluk taşını en küçük olarak kullanmayı ve bunu mümkünse diğer taşlarımın dengesine en az zararı verebileceği en üste koymayı tercih ediyorum.  

tassaasfee.png

İsviçre-SaaSFee’de 3500 metrede eşimle birlikte yürüyüş yaparken aklımıza gelen ve orada inşa ettiğimiz 7 taşımız dilerim ki hala ayaktadırlar. Bunun cevabını bulabilmemizin imkansız olduğunu biliyorum, ama bu taşları o kadar büyük bir keyif ve heyecan ile dizmiştik ki, yıkılabilmesinin mümkün olmayacağına inanıyorum.